Hapishane Sözleri

Sendeyim.com olarak 2024 yılında sizler için anlam dolu ve etkileyici Hapishane Sözleri derlemelerini hazırladık. Bu en yeni Hapishane Sözleri ile duygularınızı en özel şekilde ifade edebilir, sevginizi kısa ama çarpıcı sözlerle dile getirebilirsiniz. Instagram, WhatsApp, Facebook ve X gibi sosyal medya platformlarında bu sözleri paylaşarak sevdiklerinizin kalbini kazanabilir ve beğeni yağmuru alabilirsiniz. Sizler için aşağıda birbirinden güzel Hapishane Sözleri 2024 sözlerini bir araya getirdik. Keyfini çıkarın!




Kurşun ata ata biter yollar gide gide biter; ceza yata yata biter, aldırma gönül, aldırma.
Merak etme yeri geldiğinde dik yürümeyi de biliriz savcı bey!
Bileklerimizi morartmış yeni alman kelepçeleri. Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman’dan sonra, sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik, başımızda prensip sahibi bir başçavuş, Niğde üzerinden Adana cezaevine gidiyoruz… Bi sen eksiktin ay ışığı gümüş bir tüy dikmek için manzaraya! Can Yücel
Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Etrafımda ağaçlar olmasa bile benim masmavi bir gökyüzüm var ne zaman bitecek cezam bilmesem de özgürlüğe olan inancım var parmağımda alyansım olmasa bile kolumda demirden bir kelepçem var 14 adımda voltam tükense bile daha dışarıda yürüyecek çok yolumuz var…
Haberin var mı taş duvar? Demir kapı, kör pencere, yastığım, ranzam, zincirim, uğruna ölümlere gidip geldiğim, zulamdaki mahzun resim, haberin var mı? Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş, karanfil kokuyor cigaram dağlarına bahar gelmiş memleketimin… Ahmed Arif
Üzme kendini bu kadar sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var bak yeryüzü ne kadar geniş ne kadar dar.
Hani bir dışarda olsam, hep yürürüm, durmam. Benimle beraber yürür gökyüzü, toprak, hürriyet, benimle beraber. Gökyüzü, toprak ve hürriyet, ne güzel şeyler.
Pencereme ay düşmüyor artık, kirpiklerime yağmur yağmıyor. Güneşi özedim anne, yıldızlar kaymıyor. Çocuklarım çocukluğumdur gençliğim sürekli koşan bir at, kanadımı kırdılar anne hayallerim şimdi hayal oldu.
Biz rengârenk hayatların renkli çocukları değil, karanlık bir hayatın kader mahkûmlarıyız.
İçin acır beli edemezsin özlersin beli edemezsin isyan edersen ne çare kimse feryatlarını duymaz Allah bütün kader mahkumların yardımcısı olsun Allah kurtarsın.
Tüm kader mahkumlara öncelikle af yakınlarına da sabır dilerim Allah yardımcınız olsun tabi benimde…
Ne güzel şey hatırlamak seni, yazmak sana dair, hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek: filânca gün, falanca yerde söylediğin söz, kendisi değil edasındaki dünya…
Sevdalınız komünisttir, on yıldan beri hapistir, yatar bursa kalesinde. Hapis amma, zincirini kırmış yatar, en âlâ mertebeye ermiş yatar, yatar bursa kalesinde. Memleket toprağındadır kökü, Bedreddin gibi taşır yükü, yatar bursa kalesinde. Yüreği delinip batmadan, şarkısı tükenip bitmeden, cennetini kaybetmeden, yatar bursa kalesinde.
Çok şeyim oldu bu yaşa kadar: söğütten atım oldu, askerde mavzerim; bunlardan başka daha nelerim! Kerhaneden dostum oldu, hapishanede postum oldu; ben sonuncusunu severim.
Fotoğraflara bakmak hasret giderseydi, cezaevindekiler tahliye beklemezdi.
Hani bir dışarda olsam, belki günlerce, uyumam. Sabahları yok artık o kahpe uyanışım. Duvarda kaldı gözlerim. Dalmışım.
Bulutlardan haber saldım sen gelecektin. Yağmur yağdı gözlerime sen silecektin ama taş duvarlar sıkar beni gönlüm dağlarda. Resmin çizdim hasret kokan duvarlarıma, güller diktim penceremin ön tarafına.
Bunu da yaz hâkim bey umutsuz olan bedendir hayaller değil!
Yar olmadı bana devir her günüm bir başka zehir hapishanelerde demir parmaklıklara sarıldım.
Değerini arttıran bu armağanın bir hapishaneden bir başka hapishaneye gelmesiydi şiirde böyle bir şey olmalı diye düşündüm: en acımasız günde de savunabilmek inceliği. Ataol Behramoğlu
Giyecek çamaşır getirdim sana adettir diye değil, sevdim diyedir bağışla, eski biraz bedenim uygundur diye bedenine elimle yıkadım, ütüledim elma ağacında kuruttum. Beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldır.
Kutu içinde beş ranza beş ranza içinde mezar çukuru soğur geceleri üşür fidelerim payımda yoksun bir bahar. Tutunamıyorum salkımlarına parmaklıklarına penceremde boy veren benzi tedirgin ışığa…
Gardiyan süre bitti dediğinde, anlarsın o zaman vefasızca gidişleri…
Bir dost ve kardeş eliyle işlenmiş boncuktan bir tespih armağan geldi bana. Göz nuru dökülmüş, özenilmiş, içten bir selam gibi insandan insana.
Duvar duvar duvar sana ne desem ki ah incitmeden gözlerini mahkûmun her taşını kırmalı bir bir gerisi laf-ü güzaf.
Ne güzel şey hatırlamak seni. Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine: bir çekmece bir yüzük ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım. Ve hemen fırlayarak yerimden penceremde demirlere yapışarak hürriyetin sütbeyaz maviliğine sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım…
Ne güzel şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken.
Göğü kucaklayıp getirdim sana kokla açılırsın. Solmuşsun benzin sararmış yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün öyle bükük bakma bana…
Her gecenin sabahında ölür sanki mahkumlar çünkü her gece bir hayale uyurlar sabahları başka kabuslarla uyanır ve her gün aynı günün tekrarı gibi geçer ne zordur mahkûm kalmak.
Zindan iki hece, Mehmed’im lâfta! Baba katiliyle baban bir safta! Bir de, geri adam, boynunda yafta… Halimi düşünüp yanma Mehmed’im! Kavuşmak mı? Belki… Daha ölmedim!
Göklerde kartal gibiydim kanatlarımdan vuruldum mor çiçekli dal gibiydim bahar vaktinde kırıldım.
Biz hiçbir şeyi zamana bırakmadık, her şeyi Allah’a emanet ettik…
Adaleti olmayan bir semtin zifiri karanlığında kayboldu gitti gençliğimiz.
Kimine göre kralım kimine göre yalanım ayık olsun bi memleket bi adamına göre adamım yok öyle teslim olup yaşamak umudunu dipsiz kuyulara atmak aynı gökyüzü altında savaşmak yaşamak değil hasreti çekmek zor güzeli unutmak değil özleyip de gardaşını görememek zor!
Bir dost ve kardeş eliyle işlenmiş boncuktan bir tespih armağan geldi bana. Göz nuru dökülmüş, özenilmiş, içten bir selam gibi insandan insana. Değerini arttıran bu armağanın bir hapishaneden bir başka hapishaneye gelmesiydi.
O kadar yakındasın ellimi uzatsam değecek kadar demir parmaklıklar tel örgüler kalın duvarlar var buda geçecek sabır…
Gece ve gündüzün bir önemi yok; sensizliğin rengi hep aynı.
Süngüye çekilirim dar mahpuslara çırılçıplak düşlerimle akşama dar vakte kadar sigara dumanına bırakırım mahzunluğumu.
Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan! Dakika düşelim, senelik paydan! Zindanda dakika farksızdır aydan. Karıştır çayını zaman erisin; köpük köpük, duman duman erisin!
Yalnızlık nöbetleşe bir devriye voltasında eksilen-eksilten umutların. Zamana karşı duran bekçisiyim ben seni, pencereden içeri vuran deli bir rüzgârdan dinlerim bazen ve düşünürüm seni seni, ahhh… Seni yanan cigarada susarak, susayarak bu mahpushane gecelerinde…
Hayat bir mezarmış çözemedim son kez ellerinden öpemedim uyan babam uyan kader utansın…
Ranzalar belimi acıtıyor anne, güneşimi kapatıyorlar. Dayanamıyorum artık, nerde dost, nerde akraba. Gardiyan ışıkları kapatma, mahkûm karanlıkta özgürlüğünü arayamaz.
Başın öne eğilmesin, aldırma gönül, aldırma. Ağladığın duyulmasın, aldırma gönül, aldırma.

Diğer Güzel Sözler Yazıları